20 Aralık 2012 Perşembe

Aşkın Kimyası


AÅžKIN KÄ°MYASI

Aşağıda gördüğünüz fotoğrafı birçok “aşk sözleri” içerikli sayfalarda görebilirsiniz. Fakat bizim sitemizde karşılaşmanız biraz garibinize gitmiş olabilir. Tabii yazının başlığı her şeyi anlatıyor aslında. Herkes aşkı bir tarafa çekiyor, e tabii biz de çekelim istedik. Malumunuz bilim sayfası nereye çekebilir?  Tabii ki kimya ve biyolojiye. Bizi şekilden şekle sokan “aşk”a bir de bu yönden bakalım.


Küçükken anne ve babamız bize “büyüyünce kiminle evleneceğimizi” sorduklarından erkekler anneleriyle kızlar ise babalarıyla evleneceklerini söylerler. Çünkü o yaşlarda hayatımızdaki “süper kahraman” ebeveynlerimizdir. Karşı cins için örnek teşkil edenler de onlardır. Bilinçaltımıza o kadar oturmuştur ki bu model işte büyüdüğümüzde karşımıza ilk çıktığında başlar kimyasal tepkimeler. Anne ve ya babamız değil de bu onlara kişisel ve fiziksel yönden benzeyen kişiler olur. İşte bizim o kişiye aşık olmamıza etki eden hem bilinçaltımızdaki “süper kahraman” hem de kimyasal maddeler: Feromonlar. Feromonlar, aynı türün üyeleri arasındaki sosyal ilişkiyi düzenleyen kimyasal maddelerdir. Yunanca kökenlidir ve “hormon taşıyan” anlamına gelmektedir. Burnumuzun iç kısmında ola ve “vomeronazal organ” diye adlandırılan organ feromonları beyne iletir ve işte ilk kıvılcım ateşlenmiş olur. Peki ya sonra?

Beyindeki çakan bu kıvılcım dopamin, noradrenalin, feniletilamin, serotonin kimyasalları salgılanmaya başlar. Bu kimyasalları tanıdığımızda “aşık tavırları”nın nedenlerini de anlayacağız.

• Dopamin: Beyinde dopamin reseptörlerini aktive ederek nörotransmiter olarak görev yapar. Ayrıca hipotalamusta da salgılanarak kana karışıp nörohormon olarak görev yapar. Sempatik sinir sistemine etki eder. Aşık olduğumuz durumda kalbimizin hızlı atmasının bir sebebi de dopamin kimyasalıdır.

• Noradrenalin: Dopaminden sentezlenir ve böbrek üstü bezlerinin medulla kısmından kana hormon olarak salınır. Beynin çevreye karşı duyarlılığını ve dikkati ile ilgili bölümlerini etkiler. Aşık olduğumuzda dalgın olmamızın nedeni işte bu kimyasalın artmasıdır. Ayrıca göz bebeklerimizin büyümesi, avuç içlerimizin terlemesinde de bu kimyasal rol oynar. Adrenalinle beraber salgılandığında kalp atış hızını, iskelet kaslarına giden kan akımını arttırır.

• Feniletilamin: Bu kimyasalın salgılanması için göz göze gelmek, el ele tutuşmak bile yetiyor yapılan araştırmalara göre. Diğer hormonların etkileri gibi etkileri vardır ve ayrıca zor nefes alıp vermemiz de bu hormon nedeniyledir. Ayrıca dopamin seviyesini de arttırır. İşte aşık olduğumuz kişiyi gördüğümüzdeki yüzümüzdeki o anlamsız ifade, dilimizin tutulması ve kalbimizin çok hızlı atması bu kimyasalın tetiklemesiyle oluşuyor.

• Serotonin: Mutluluk, canlılık, zindelik hissini veren hormondur. Eksikliğinde ise depresif ruh hali, hırçınlık, yorgunluk görülebilir. Ayrıca migren atağından önce bu kimyasalın oranı vücudumuzda artmakta, atak geçtikten sonra da azalmaktadır. Mide ve bağırsak bölgesindeki kas sisteminin hareketlerini yönetir, ağrı algılama sisteminizi düzenler ve dinlendirici bir uyku sağlar. Adrenalin bir görevi olsa da bu kimyasal da arttığında iştahsızlık görülebilir.

İşte bu kimyasallar bizim “aşık tavırlarımızı” belirler. Fakat mantığımızı kullandığımızda dopamin hormonunu engellediğimizi, aşk ve aşk acısının önüne geçebildiğimizi yapılan araştırmalar desteklemektedir. Buraya kadar bir sorun yok değil mi? Her şey güzel gidiyor. Peki, aşkın ömrü ne kadardır? Sonsuz aşk olabilir mi?

Şuana kadar genelde “cazibe ve fiziksel özellikler”den kaynaklanan hormonal durumlardan bahsettik. Şimdiden sonra ise aşk cazibe üzerine değil de dostluk ve arkadaşlık üzerine kurulacak beynin salgıladığı endorfin nedeniyle. Bu durumda “eski heyecan kalmadı, eşim bana eskisi gibi davranmıyor, eşim beni beğenmiyor” tarzı şikayetlerle psikologlara başvuruluyor. Boşanmalar, ayrılmalar gerçekleşiyor ve yine en büyük hasarı bünyemiz alıyor.

Aşkın kalıcılığını sağlayan serotonin, vazoresin ve oksitosindir. Sevgiliniz size dokunduğunda hissettiğiniz o güzel duygu oksitosinin eseridir. Sevgilimize, çocuklarımıza, eşimize kısacası aileyi oluşturan bireylere duyduğumuz bağlılık da aynı şekilde oksitosinin eseridir. Ayrıca vazopresin de oksitosin ile aynı görevi görmekte “aşk” durumunda.

Malumunuz vücudumuz robot değil, tabii ki sürekli bu kimyasalları salgılayamıyor ve o ilk başlarda hissettiğimiz heyecanımız azalıyor. Bağlılığın devamlı olabilmesi için, aşkın sevgi ve bağlılık üzerine kurulması gerekiyor.Yani hormonal olarak değil de sinirsel olarak eşi kabul etmemiz gerekiyor.

Artık siz bunları biliyorsunuz ve umarız ki “heyecan bitti” diyerek biten ilişkilere sizin ilişkiniz de eklenmez.

Aşkınızın sonsuz olması dileğiyle.. -

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder